İlk Arkeoloji Müzesi Kuruluşu

İlk Arkeoloji Müzesi Kuruluşu

Fatih devrinden beri Topkapı Sarayının birinci avlusunda bulunan Aya İreni kilisesinde toplanan eserlerin yanına 1846 yılında Tophane müşiri Ahmet Fethi Paşa’nın topladığı eserler katılınca ilk Türk müzesinin nüvesi atılmış oldu. Askeri ve arkeolojik eserlerden meydana gelen bu müze dolunca 1876 da arkeolojik eserler Çinili Köşke taşınarak Müze-i Hümayun adı altında ilk Arkeoloji müzesi kuruldu. Müdürlüğüne de Alman Dethier getirilmişti. Bu tarihlerde Avrupa’da arkeolojiye olan ilgi dolayısıyla Anadolu’da çok kazılar yapılmakta ve çıkan eserlerin bir çoğu Avrupa müzelerini doldurmaktaydı. Örneğin Schliemann Troya de Priamos’un sandığı hazineyi bularak kaçırıyor, Karl Ayasofya’da konsüller toplantı salonunda bulunan deisis mozayiği, Humann Bergama Zeus tapınağını söküp Berlin’e götürüyor. Efes, Millet, Priene, Bodrumdaki Halikarnassos eserleri bir bir yurt dışına çıkıyordu. 1881 yılında Dethier’in ölümüyle yerine geçen Osman Hamdi bey bu yağmalamayı önlemek için Eski Eser nizamnamesini çıkarmış, hiç değilse eserlerin bir kısmının yurt dışına çıkmasını önleyerek eserlerin müzede toplanmasını sağlamıştı. Ayrıca 1887 yılında Saydada bulduğu İskender, Ağlayan kadınlar ve Tabnit lahitleri ile kurşun lahitleri de buraya getirdiğinde eserler müzeye sığamaz olmuştur. Böylece Osman Hamdi Bey 1892-1902 tarihleri arasında 190 m uzunluğundaki bugünkü 2 katlı binayı yaptırmış ancak bina 1908 yılında tamamlanmıştır. Bina mimar Valaury’nin eseri olup İskender ve Ağlayan kadınlar lahtinden ilham alınarak yapılmıştır.

Arkeoloji Müzesi Eserleri

Binanın alt katında 20, üst katında 16 olmak üzere 36 büyük salonu vardır. Ancak bugün üst katta prehistorik çağlardan başlayarak Bizans çağına kadar her devir seramik eserler ile Troya, Yortan, Hacılar, İyonya, Eolya ve Karya eserleri yanında madalyalar, Hazine ve Sikke seksiyonları vardır ve bunlar bugün kapalıdır. Hazine dairesinde Troya’da ele geçen altın küpe ve bilezik, Bergama’da bulunan altın çelenk, Efes Sard’dan bulunmuş altın eserler gibi zengin buluntular yer almıştır. Bunun yanında 500 bine varan sikke ve madalya da bulunmaktadır. Dünyanın en zengin müzelerinden biri olan İstanbul Arkeoloji Müzesinde 60 bine varan arkeolojik eser yanında 75 bin tablet de yer almıştır. Arkeoloji, Seramik ve Eski Şark eserlerinden oluşan bu güzel müzeyi önce arkeoloji müzesinden başlayarak gezelim. Dört sütunun taşıdığı üçgen alınlıklı girişe, beyaz mermer merdivenlerle çıkılır. Buradan, bir hole gelinir. Holün sağ ve solunda bir çok bölümler bulunmaktadır. Biz şimdi soldaki ilk bölüme girerek dünyaca ünlü şaheserleri görelim.

İskender Lahdi Salonu

Bu bölümde görülen lahitler Sayda kral mezarlığında bulunmuştur. Bir gün Suriye’de bulunan Sayda’nın doğusundaki Halaliye köyünde Mehmed Şerif adlı biri tarlasında bir kuyu olduğunu farkederek bunu Sayda kaymakamına haber verir. Suriye Valisi yerinde tetkik ettirerek İstanbul’a bir raporla durumu bildirir. Bunun üzerine müze müdürü Osman Hamdi Bey o gün Osmanlı toprakları içinde yer alan Sayda’ya hareket eder. 1877 de 30 Nisan-20 Hazirana kadar süren kazıda lahitlerin iki ayrı mağarada olduğunu tesbit etmiştir. Kuyu şeklindeki mağaralardan birincisi evvelce soyulmuş ikincisine dokunulmamış olduğu görülmüştür. Lahitler kazı esnasında bir yeraltı yolu yapılarak dışarı çıkarılmıştır. Tabnit lahtinin bulunduğu mağaranın M.Ö. 5. asırda yapıldığı, ötekilerin ise lahitlerin konması için daha sonra kazıldığı anlaşılmıştır. İskender lahdi ile buna benzeyen üç lahdin en son olarak M.Ö.4. asrın sonunda buraya yerleştirildiği tesbit edilmiştir. Lahitler ilk sahiplerinden sonra başkaları tarafından da kullanılmıştır. Örneğin Tabnit lahdinin kitabesinde Mısırlı bir generalin ismi geçmektedir. İskender lahdi olarak anılan lahid ise İskender’e ait olmayıp onun savaşlarını göstermesi nedeniyle bu ismi almıştır. Sayda’da çıkarılan bu lahitler bir gemi ile İstanbul’a taşınarak bugün gördüğümüz şekilde sergilenmiştir. Önde M.Ö. 4. asra ait üç lahidten sonra arkada dünya şaheserleri arasında yer alan İskender lahdi görülür. Beyaz mermerden, tekne ve bir kapaktan oluşan lahdin yüksekliği 2.12 m., uzunluğu 3.18 m., genişliği ise 1.67 m.dir. Büyük ve küçük cephelerden birinde İranlılarla Yunanlılar arasındaki harb, diğer yüzlerinde ise aslan ve geyik avı sahneleri ile kapağın alınlığında yine harb ve av sahneleri yer almıştır.

İskender Lahdi Eserinin Tasvirleri

İskender ile İranlıların savaşını tasvir eden ön yüzde solda İskender, başına Heraklesin sembolü olan Aslan postu giymiş olup kulaklara yakın kısımda Mısır tanrısı Amon’un işareti olan boynuzlar vardır. İskender’in atının göğsüne bir ok saplandığından şahlanmış ve bir İranlının cesedi üzerinden atlar vaziyettedir. İskender ise mızrağını kaldırmış İranlıyı kovalamakta, İranlının atı tökezlendiğinden atından inmeğe çalışmaktadır. Sağ uçta ise bir makedonyalı süvari sol bacağına saplanan oka önem vermeden bir İranlı süvariyi öldürmekte, İranlı başka arkadaşının kollarına cansız düşmektedir. Bu iki grup arasında iki piyadenin mücadelesi, İskender’e nişan alan bir İranlı okçu, iranlı piyadeye karşı kılıç çeken bir Makedonyalı süvari, Makedonyalı süvariye ok atan İranlı okçu tasvir edilmiştir. Diğer uzun yüzünde aslan ve geyik avı tasvir edilmiştir. Ortada iri bir aslan birkaç yerinden yaralanmış ve kan içinde olduğu halde bir iranlı süvarinin atına hücum ederek pençesini omuzlarına saplamış, dişleriyle de göğsünü parçalar durumdadır. Her iki taraftan süvarinin yardımına koşulmakta ve aslanın arkasındaki iranlı aslana baltasını indirmek üzeredir. Aslanın solundaki atlı İskender olup başında krallık sembolü olan bir bant taşımaktadır. Sol uçta bir iranlı aslana ok atar vaziyettedir. Bunun önünde de çıplak biri koşmaktadır. Sağ başta bir geyik avı tasviri vardır ki bu diğer sahneden ayrılmaktadır. Diğer yüzde sanatkâr savaş sahnesinde hayvan ve insan figürlerini girift olarak verdiği halde av sahnesinde figürler daha seyrek olarak yapılmış böylece her iki tarafta da hakikate yakın bir tasvir ortaya konmuştur. Dar yüzlerden birinde yine bir savaş sahnesi işlenmiştir. Ortada bir süvari yere düşen bir çıplak şahsa mızrakla hücum etmektedir. Sağ ve sol uçlarda da kalkanlı iranlı ve yunanlı savaşçılar tasvir edilmiştir. Alınlıktada bu şekilde bir harb sahnesi bulunmaktadır. Diğer dar yüzde ise bir pars avı yer alır.